Bir süredir kafama takılan ve âyetlerde de yer alan “Cumartesi Yasağı”nı bu kez sizlerle paylaşmak istedim. Dolayısıyla DÖNEM SONU NELER OLACAK? sohbetimizin önüne geçti.
Cumartesi, Grek ve Roma Mitolojisinde Zamanın Efendisi Satürn’ün Günüdür, SATURDAY olarak bilinir. Yahudilerin toplantı ve ibadet günüdür.
Bir vakitler deniz kıyısındaki bir Yahudi yerleşimde, Cumartesi toplantıları ve eğlenceleri yasaklanmıştı. Uyarılara uyanlar kötülükten kurtarılmış; uymayanların başına şiddetli azap gelmişti. (A’raf: 163,166)
Balıklardan pullu ve yüzgeçli olanlar dışında kalanların; kabuklu hayvanların (midye, istiridye) ve ahtapot, kalamar, ıstakoz, karides, kerevit, yengeç, denizkestanesinin yenilmesi yasaklanmıştı.
Günümüz bilim adamlarının araştırmalarına göre, özellikle ağır metaller veya radyoaktif maddeler, sayılan bu deniz dibi canlılarında birikmekte, yiyenlerde zehirlenme ve hastalık oluşturmaktadır. Cümlelerde toplanma, birlikte ibadet veya eğlence yasaklandığına göre bulaşıcı bir hastalık söz konusu olmalıdır.
İsrailoğullarına, Tevrat öncesinde (Hz.Yakub döneminden itibaren) nelerin haram yani yasak olduğu, bildirilmiştir (Ali İmran:93) Bütün tırnaklı hayvanlar, sırtlarında yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da yağları yasaktır. (En’am: 146)
Günümüzde Ruam denilen ve insana da bulaşan ”Mankafa Hastalığı”nı çağrıştırmakta… Bu hastalık atlardan koyun keçilere sıçramakta, onlardan da insana geçmektedir. Halen bu bulaş görüldüğünde, önünü kesmek için hayvanlar hızla telef edilmektedir. 2005’de “Deli Dana” hastalığı olarak da bilinen salgın, bu kez sığırlarda ortaya çıkıp topluma bulaşmıştı.
Yine Tevrat’ta ismi geçen 20 kuş dışında kuşların da yenmesi İsrailoğullarına yasaklanmıştı. 2005-2008 arası Göçmen Kuşlarla dünyaya yayılan ve binlerce kümes hayvanının da telefine sebep olan Kuş Gribi’ne ne demeli?
2009’da ortaya çıkan “Domuz Gribi” salgınında da ortalık birbirine girmişti. (Laf aramızda, ben de aşısını olmuştum). Yoksa bu kadim virüs dolayısıyla mı domuz eti, öldürülmüş leş ve kan yenmesi yasaklanmıştı? (Bakara:173, En’am:145, Maide:3, Nahl:115) Bunlar daha önceden Yahudilere de yasaktı. (Nahl:118)
Farklı dönemlere isabet etmiş görünen bu yasakların temelinde, insan sağlığı çok önemlidir ve ısrarla “temiz” hayvanlardan (Bakara:168, 172; Maide:4-5), ayrıca ekinlerden ve sebzelerden yenmesi tavsiye edilmiştir. (En’am: 138)
Öncelikle bu bir sınamadır. “Cumartesi” öğütlerine uyanlar kurtarılmış; kibre kapılıp itaatsizlik edenler de şiddetli azaba uğramış, maymuna dönmüşlerdir. (A’raf:163-165) Maskara maymuna dönüp toplumdan dışlanmışlardır (Bakara:65)
Nefse kapılıp kafa tutanlar ve bu konuda tartışma çıkaranlar ise Kıyamet denilen büyük hesaplaşmaya kadar ola ki inatlarından dönerler diye sınanacaklardır. (A'raf:167-168) O dönem, haklarında topluca hüküm verilecektir (Nah:124)
Yahudilere kılınan yasaklar, onlara haksızlık değildir; onlar kendi nefslerine haksızlık etmişlerdir. (Nahl: 118) Sevdikleri şeylerden vazgeçemeyenler asla erdemli kişiler olamayacaktır (Ali İmran: 92),
“Cumartesi” uyarılarına uygun davrananlar, “kurtuluş kapısı”ndan Yüce Yasalara uyumlanarak (secde ederek) yeni düzene geçeceklerdir (Nisa:154). Dürüst kişiler, erdemlerinin karşılığını görecek; altın bilezikle sembollenen hünerlerini (mesleki uzmanlıklarını) konuşturacak; yeşil giysiler (ya da tıbbi tulumlar) içinde, ulaştıkları ve sürekli kalacakları düşünce boyutlarında hizmet vereceklerdir (Kehf:30-31).
Âyetlerde değinildiği üzere, “Cumartesi” uyarılarına uymayan, inanmayan ve başkaldıranlara hastalık bulaşmış görünmektedir. Muhtemelen bu kişilerde, maymun gibi taklit eden, akıl yürütemeyen “mankafa hastalığı” gibi bir tür zekâ geriliği olmuştur. Sağlam ve sağlıklılardan, hasta ve özürlülerin ayıklandığı, dışlandığı o dönemde, bu kişiler de toplum dışına atılmışlardır. Geride kalanlarda belki de genlere işleyen bir bağışıklık kazanılmıştır.
Yüceliğin, cahilce işler yaptıktan sonra uyum sağlayarak kurtuluşa erenleri şefkatle kucaklayıp, hatalarını yüzlerine vurmayacağına değinilir (Nahl: 118-119)
Şu ifade çok ilginçtir:
Sonsuz Sınırsız Yüce Ruh/Akıl, bir şeyin olmasını isterse ona “ol” veya “bir önceki gibi ol” diye emreder. O şeyin tüm melekûtu (atom, molekül, gen, vb) dizilerek, o istenen şeye dönüşür. (Yasin:82-83)
Dönüp günümüze bakalım ve olayların nasıl tekrarlanarak karşımıza geldiğine bir kez daha göz atalım: Korona virüsün bazı vakalarda solunum yoluyla doğrudan beyne sıçradığı, beyin iltihabı ve bir tür Alzheimer yarattığı da görüşler arasında. Akciğerler başta olmak üzere, yumuşak doku organlarda hasar yaptığı da …
Cumartesi pazarları evdeyiz, toplantılardan, kutlamalardan, törenlerden, hatta ibadethanelerden ve cenaze uğurlamalarından uzağız. Bir habere göre, virüsün ölüden bile bulaştığı saptanmış. Yine de genlerindeki kayıtlara göre inat edenler, söz dinlemeyenler, umursamayanlar olacak elbet. Onlar da ya ceza ödeyecek ya kendi gibi olanlarla virüs alış verişine girişecek ve de yakınlarına bulaştıracak, ya da hastalanacak veya hastalıktan ölecektir. Zaten çekilecek azap da daha başka ne olsun ki? Dağına göre kar!..
Önceki dönemlerde ne oldu ise, bu Hesaplaşma Dönemi’nde, bu defa dünya çapında gerçekleşmekte… “Cumartesi” lanetini bir kez daha yaşamamak için, Yüce Ruhun/Aklın sonsuz sınırsız denizlerinde uçan ve düşünce okyanusunda kulaç atan; aldıkları ilhamlarla bu görünmeyen sladırgana karşı cansiperane savaşan “Bilge Beyaz Kuğular”ımızın uyarılarını gözardı etmemek de bizim boynumuzun borcu değil midir?
Ne demişti Hz.Muhammed? “Benimle birlikte Elçiler dönemi kapandı; bundan sonraki elçiler, bilim adamları olacak.”
Sevgiyle ve sevgide kalın
Selma Mine